Balmumundan Haydarpaşa Heykeli!


İstanbul asırları eskiten bir şehir...


Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan İstanbul, son yıllarda daha da yaşlandı. Yenikapı başta olmak üzere, Sirkeci ve Üsküdar'da yapılan Marmaray inşaatı kazılarından elde edilen bulgular şehrin yaşını günümüzden yaklaşık  8 bin yıl öncesine kadar dayandırdı.*

Böylesi yaşlı bir şehrin insanları da yapıları da bu yaşın aseletine uymalı diye düşünmeden edemiyor insan. Ama insan işte... Değişir, günü gününe, saati saatine uymaz. Ama binalar öyle mi? Hepsi birer abide gibi dikilir önümüzde, adeta bizi kendimize getirmek için.

Tabi bu asil görev, çarpık kentleşmenin birer ürünü olan ortalama 5 katlı, üzerine kablolar kuşanmış ve her bir yanından şehri dinlemek için fırlamış kulakları andıran çanak antenler bulunan ucube binalara ait değil asla. Bu görev, şehre yön veren, şehrin istikametini sebatla takip eden yapılara aittir.

İstanbul da işte bu yapılara ev sahipliği yapan şehirlerden biri. Ancak bizler bu yapıları ne kadar koruyabiliyoruz?

Bu soruya cevap oluşturabilecek son örnek de Haydarpaşa'nın hikayesi aslında...

II. Abdülhamit Han'ın tahtta oldu dönem içinde 30 Mayıs 1906 tarihinde başlanan Haydarpaşa Garı'nın inşaatı 19 Ağustos 1908'de tamamlanmıştır. İstanbul- Bağdat Demiryolu'nun başlangıç noktası olan gar binasını Otto Ritter ve Helmuth Cuno adlı iki Alman mimar yapmıştır. - Gariptir, garın üzerinde bulunan devasa Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) logosu da bana hep NAZİ armasını çağrıştırmaktadır- TCDD'nin ana istasyonu olan gardan yapılan tüm seferlere, Ankara-İstanbul Yüksek Hızlı Tren Projesi kapsamında yer alan İstanbul-Eskişehir demiryolu çalışmaları nedeniyle, 1 Şubat 2012 tarihinden itibaren 24 ay süreyle ara verildi.**

Garın akibeti hakkında çeşitli söylentiler bulunsa da devlet kademelerinden ve gar yönetimi tarafından yapılan açıklamalar, binanın restorasyon bittiğinde, daha önce yanan ve geçici olarak sacla kaplanan çatı katı tamamen kafeterya ve gözlem evi olacağı yönünde. Diğer katlar ise müze, alışveriş merkezi ve gar şeklinde düzenlenecek.***

Son dönemlerde adet olduğu üzere Haydarpaşa Garı da, tam olarak asli işlevini kaybetmeyecek olsa da yine farklı amaçlarla kullanılmaya başlanan diğer binaların akibetine uğrayacak. Şehri bir açık hava müzesine yani 'yaşayan' bir müzeye çevirmek yerine 'ziyaret' edilen bir ölü müzeye çevirme anlayışı böylece Haydarpaşa'yı da yutmuş olacak.

İçinde insanların yaşadığı tarihi evlerin, asli amacına uygun olarak kullanılan medreselerin, hamamların, kulelerin, surların yerine hemen her bir tarihi yapıyı 'restoran ve otel' olarak kullanılan ve sadece seyredilen birer müzeye dönüştürmek şehrin yaşayan tarihinin üzerine adeta balmumu dökerek tarihi donduruyor.

Böylelikle İstanbul'u asli işlevleriyle İstanbul yapan yapılar da birer balmumu heykel gibi gerçeğe çok yakın gözükse de aslında donmuş birer tarihi objeden öteye gidemiyor. Bu mekanları gezen insanlar da rehber yada broşürlerin yönlendirmesiyle mekanları kafalarında hayal etmeye çalışıyor. Oysa ki Haydarpaşa tamamen gar olarak kalsa, İstanbul'un surları mezbelelik olmaktan çıkartılsa, tarihi konaklar ve eski cumbalı evler sadece yemekli toplantıların yapıldığı yerler ya da dernek merkezi olmaktan kurtarılarak yeniden 'mahalle' yaşamının içine monte edilse; gelecek nesiller de tarihi hayal gücünü kullanarak değil bizzat yaşayarak öğrenebilirler.

------------------------------


* http://www.ntvmsnbc.com/id/24972905/


** http://tr.wikipedia.org/wiki/Haydarpa%C5%9Fa_Gar%C4%B1


*** http://www.sabah.com.tr/Turizm/2012/01/10/haydarpasaya-alisveris-merkezi-ve-muze#

Yorumlar