More'un Ütopyası...



Sözlük açmak zahmetine katlanmayanların bile "gerçekleşmesi olanaksız hayal" anlamında kullandığı Ütopya, babası belli ender isimlerden biri. Bernard Werber 'in "İzafi ve Mutlak Bilgi Ansiklopedisi"nde okudum: İngiliz yazar Thomas More, 1516 yılında yayımladığı ve hayalindeki ideal toplumu anlattığı kitabına, Yunanca olumsuzluk eki "u" ile yer anlamına gelen "topos"tan yola çıkarak Ütopya'yı oluşturmuş: Olmayan yer, ya da Düşülke.

Thomas More'un kitabında Ütopya, hayali bir adanın adıdır ve yazar, hayalindeki Ütopya'da yüz bin nüfuslu ideal toplumu yaşatır.

Ütopya halkını, aile toplulukları oluşturur. Her otuz aileyi, kendi seçtikleri 'Syphogrante' adı verilen bir yargıç temsil eder. Yargıçlar kendi aralarında bir konsey oluşturur ve dört aday arasından bir yönetici seçerler. Yönetici, 'Prens'tir. Ölene kadar Ütopya'nın lideri olmak için seçilir. Ancak ne oldum delisi olur diktatörlük taslamaya kalkarsa, alaşağı edilir.

Bir özgülük toplumu olan Ütopikler, kendi aralarında barışçıdırlar. Ancak saldıran olursa, savaşırlar da. Ama kendileri değil. Paralı askerleri, daha doğrusu ütopik toplumda para olmadığı için mal mülk karşılığı tuttukları 'Zapoletler'i dövüştürürler düşmana karşı. Üstelik hepsinin er meydanında ölmesi koşuluyla. Böylece muzaffer 'Zapoletler'in kahraman olarak geri dönüp Ütopya'nın başına geçmek, düzenini askeri darbeyle değiştirmek olasılığı ortadan kalkar. İşlevi bittikten sonra kendi kendini yok eden bir savaş aracıdırlar.

Ütopya'da para ve kavramı yoktur. Açık pazarda herkes ihtiyacı olanı, ihtiyacı oranında alır. Pazarda alınacak mal olabilmesi için de, her Ütopya yurttaşının iki yıllık "vatani" görevi, tarımcılıktır. Zaten Ütopya'da tembellik de yasaktır. Ev kadını yoktur, asilzade, uşak, dilenci de yoktur. Herkes bir işe yaramakta, ancak günde altı saatten fazla çalışılmamaktadır Ütopya'da.

Her ailenin evi, birbirinin aynıdır. Kapılarda kilit yoktur. Çünkü hırsız yoktur ve benim malım, senin malın gibi bir alışkanlık oluşturmamak için her ev ahalisi on yılda bir taşınmak zorundadır.

Yalnız hırsılık değil, yalan dolan da yoktur Ütopik toplumda. Yalan olmayınca, karı kocaların birbirini aldatması da düşünülemez elbette. Eşini aldatanlar ve tabi bu kadar "ideal" bir adadan kaçmak isteyenler, "özgür insan" niteliğini yitirir ve köle olurlar. Köleler eski memleketlerinin emrine girer ve çalışır babam çalışırlar.

Thomas More'un böyle bir toplum örgütlenmesine mekan olarak bir adayı düşünmesi boşuna değildir. Elinizi vicdanınıza koyup hayal edin. Yaşamın tadı tutu mu kalır, kim yaşamak ister bu koşullarda? Kaçıp kurtulmak, ağız tadıyla yalan söyleyip çalıp çırpmak isteyebileceklerin çok olcağını akıl ederek denizler ortasında bir ada düşlemiştir yazar. Bir düşünün: 16. Yüzyılda değil de 21. Yüzyılda tarif etmek gerekseydi Ütopya'yı, gazeteler ne yazar, televizyonlar ne söyler, haberciler hangi haberin peşinde koşardı?

Thomas More, İngiliz Kraliyet Şansölyesi ünvanına sahip hümanist bir diplomattı. Sekizinci Henry'nin, Hıristiyanlık dünyasını alt üst eden kraliçe boşamasına karşı çıktığı için 1535 yılında kafası kesildi.

Ütopyalarımız ve biz

Ancak Ütopya'nın gerçekte var olmadığı pek o kadar kesin değil. Çünkü adı ve anlamı, beş yüz yıldır unutulmadı, en azından bir kitapta yeri var. Üstelik o kitap ki, 18. Yüzyılda kimine başka hayaller ilham ve sosyalizme arkaik de olsa bir örnek ikram etti. Thomas More'un kellesinden sonra epeyce baş yedi "ideal toplum" ütopyası.

Hayaller mi öldürücü yoksa onları gerçekleştirmeye çalışmak mı, bilmiyorum. Ama insanlar yaşadıkça hayal edecek ve hayaller uğrunda olmasa bile ölecekler zaten.

----------------------------------------


(Mine Kırıkkanat- Umudun Kırık Kanatlarında/ Sf: 173- 175)

Yorumlar