Kundera'da kapıyı güneş açtı bugün


Neredeyse haftalardır devam eden yağmur, gökten süzülen damlalara olan sevgisini elbette azaltmamıştı. Ama güneşi de hiç özlememiş değildi. 'Biraz görsem yüzünü' diye geçirdi içinden, o gece başını yastığı koymadan önce. Ve daldı uykuya yağmurun sesi içine işlerken, adeta yemyeşil bir tarladaki potakal kokularını içine çeker gibi...

Sabah uyandığında kulağında yine yağmurun sesi vardı. Tenezzül bile etmedi ahşap çerçeveleri örten perdeyi kaldırıp da paket taşlı sokağın yaşlı zeminine bakmak için. 'Nasılsa yine beni karşılayacak ıslak bulutların hediyesi' diye düşünerek çıktı, Kafe Kundera'ya doğru yola. Ama kapıyı açar açmaz bir sürprizle karşılaştı.

Birden ona kadar huzmelere ayrılmış güneş ışıklarının ta kendisi değil miydi bunlar? Evet evet işte onlar. Hepsi de adeta en sevimli hallerini takınmış, kapısının önünde bekleşiyorlardı. Birden içi ısındı, yüzü aydınlandı. Adımları sanki sevinçten iki katına çıkmak isterken, ancak aynı zamanda güneşten yana durmak için de yarıya inmek istiyordu.

Adımlarının çekişmesine hiç kulak asmadan yürüdü; taş sokaklarda, sıvası dökülmüş eski duvarlı ama camlarından çiçekler sarkan yepyeni evlerin arsından, Kafe Kundera'ya doğru. Vardığında güneş çoktan kafeye gelmiş masalara, sandalyelere ve tezgaha sinmişti bile. Kapıyı usulca açtı. Sanki acele hareket ederse güneşi kaçıracakmışçasına. Gündelik işlerini hallettikten sonra her zaman yaptığı gibi müşterileri beklerken içmek için bir sıcak çay doldurdu şeffaf bardağına. Şeffaftı bardağı çünkü çayın o rengini görmeden sanki tadını alamaz olmuştu son zamanlarda.

Çayını aldı ve günlerdir yağmur nedeniyle içeride tuttuğu sandalyesini yüzünde büyük bir gülümsemeyle çıkardı kafenin önüne. Ve kuruldu hemen üzerine. Gözleri sabahın sessizliğini süzerken, demli çayından aldı ilk yudumunu. Kafe Kundera'da bir gün daha başlıyordu...

Yorumlar