Destina ve Lavinya...


Topu topu bir iki masa boştu. İkisi de ne hızlı yürüdü ne de koştu. Sakince gelip oturdular yerlerine, adeta süzülürcesine. Çekindiğimden değil ama uzun süre düşündüm yanlarına gitmek için. Bakmaya mı daldım yoksa yüzlerinde tuval misali çizdiğim düşüncelerime mi bilemedim. Neden sonra gittim masalarına ve aldım siparişlerini.

Gelenler kimdi dersiniz. Lavinya ve Destina... İsimlerini nereden bildiğimi sormayın. Şayet ben bile şaşırdım zamanın akışına. Nasıl sordum, hangi dilin harflerini seçerek konuştular benimle? Biraz anladım daha çok anlamadım. Kendi kelimelerimi aldım, onlarınkini ise sadece dinledim.

Nasıl da farklı bir dünyanın düşüncesini taşıdılar beraberinde Kafe Kundera'ya. Adeta bayrak diktiler de her nefeslerinde dalgalandı durdu yanımızda. Çok uzaklarda kısır tartışmaların boğuk sesi ulaşsa da kulaklarımıza, adeta camdan bir fanus içindeydik dakikalarca. Mekanın salaşlığına, eşyaların eskiliğine ve havanın hafifliğne bir keman tınısı gibi katıldı gülüşleri ve uçucu bakışları ikisinin de. Parmakları nasıl da dolandı içi sıcacık kahve dolu buğusu tüten o toprak kupalara, dans ediyordu adeta.

...ve ne kadar sonra kalkmak zamanı geldiğinde ise ne 'Sana gitme demeyeceğim. Ama gitme' diyebildim Lavinya'ya ne de 'Dün gece sen uyurken ismini fısıldadım' diyebildim Destina'ya... Sessiz bir sinemaydı hareketlerim sanki Kafe Kundera'nın ortasında.

Rüzgarlarını bıraktılar bize kısa da sürse arkalarından ve bir de bardaklarını. Bakarken boş bardaklara ve az önce neşeli olan o tahta masaya. 'Biz buradayız' dedim. Farklı bir dünya... Bir gün elbet ölecek de olsak, burada durduk, bulunduk biz. Biz Buradaydık.



Yorumlar