İstanbul neydi, hâlâ ne?




Judith Herrin, 'Bizans- Bir Ortaçağ İmparatorluğunun Şaşırtıcı Yaşamı' adlı eserinde Bizasn tarihine farklı bir yönden bakmaya çalışıyor. Bunu yaparken de Bizasn'ın büyük imparatorları ve generalleri ya da saray seramonilerini anlatmak yerine keşişlerinden imparatoriçelerine, ipek dokuyucularından öğretmenlerine Bizans toplumunun marifetli ve eğitimli varlığını anlatmıştır. 'Bu anlatımı yaparak abartıya mı kaçmış oldum?' diye okuyucuya bir soru yönelten yazar cevabında iki madde halinde yine kendi şu satırlarla vermektedir:

Birincisi, Bizans'ın olağanüstü kalıcı gelenek ve mirasının maharetli birleşimi ve bunun nasıl çeşitli ve kendine güvenli bir uygarlık oluşturduğunu ve bunun gerilediği dönemlerde bile gelişip varolmak için sonuna kadar nasıl savaştığının farkında olmamız gerekir.


 Bizans'ın ruhu yalnızca 1453'teki fethini değil ayrıca o zamanla günümüz arasındaki yüzyılları da aşmıştır ve onun mirası merkezi Avrupa, Balkanlar, Türkiye ve Ortadoğu dünyasının ötesinde de yaşamaya devam etmektedir.



Bizans'ın 1204'ten sonra, Batı onun başkenti zaptedip elli yedi yıl işgal ettikten sonra, onun yerine ortaya çıkan mini-imparatorluklar gerçek emperyal devletler olmadığı halde, devam etmesi şaşırtıcıdır. Bizans'ın krucu DNA'sı içinde, o klasik, pagan, Hıristiyan, Doğulu ve Batılı aynı kaynak bileşimi ile ilgili birşeyler vardı ve bu yüzyıllar boyunca güvenilir ve istikrarlı bir hayat gücü sağladı.

İkincisi, göstermiş olmayı umduğum gibi, Bizans'ın ruhu yalnızca 1453'teki fethini değil ayrıca o zamanla günümüz arasındaki yüzyılları da aşmıştır ve onun mirası merkezi Avrupa, Balkanlar, Türkiye ve Ortadoğu dünyasının ötesinde de yaşamaya devam etmektedir.

Bizanslı olmanın nasıl bir şey olduğunun kimi yönlerini göstermeye çalıştım. Bunu yaparken amacım, kendi bilgilerimizi ve başkalarının deneyimlerini bir parça da olsa genişletmek ve kimoldukları konusunda bilinçli bir tarihsel inanca sahip olduğu kadar öteki dünyaya ilişkin sofuca bir inanç taşıyan kozmopolit, şehir temelli bir toplumun bizimkinden ne kadar olabileceğini ama aynı zamanda fark edilir bir şekilde bize benzediğini gösterebilmekti.

Eserinde İstanbul merkezli Bizasn'ın dönem coğrafyası üzerindeki etkilerinden uzunca söz eden yazar, kitabının bu son satırlarında da şehirli eski İstanbul halkına vurgu yaparak, bu merkezden üretilen bilgi ve oluşturulan birikimin dönem dönem el değiştirmesine rağmen yeni kimliklere bürünerek dünyaya yayılmaya devam ettiğini işaret etmektedir.

Günümüzde de İstanbul her ne kadar metropol olmanın sıkıntılarını yaşasa da üretkenliğini korumakta ve yapılacak birkaç düzenlemeyle yine dünyaya bilgi ve birikim aktaran bir merkez olabilecek, dünyanın izlendiği bir konuma gelebilecek kapasitededir. Bu dünyadaki her hangi bir şehir için de geçerli bir tez olabilir ancak, İstanbul'un asırlardır sahip olduğu birikimi bu şehri diğer birçok kentten daha üst basamaklara taşımaktadır.

Yorumlar