Dilsiz damlalarla soba kokulu sokaklar...


Kasımdan aralıklara geçince nedense hep biraz hüzünlenirdi. Bu yıl da yine öyle oluyordu işte. Ayın bitmesine ne kalmıştı ki şunun şurasında. Hepi topu 3-5 gün işte. Yine radyosu, cebinde biraz bozuk parası ve sevgilisi vardı aklında. Radyosu evde, parası yanında, sevgilisiyse sınıftaydı, bir merdiven kadar yakın ama bir o kadar da uzak...

Zili duydu duymasına ama yürümedi ayakları. Eli cebinde, parmakları kuruşları karıştırmaktaydı. Sonbaharın da liraları olan eylül ve ekim bitmiş, kala kala kasımın son bir kaç kuruşu kalmamış mıydı zaten? Öğretmeniyle göz göze geldi. Kaçırdılar bakışlarını birbirlerinden. Yürüdü bahçenin kuytusuna. Ne yapacaktı ki sınıfa da çıksa? Yanına mı oturacaktı onun, elini mi tutabilecekti arkadaşlarından ve kara tahtadan gizleyerek? Hayır!


Bu sokakları sökseniz ve dünyanın bir başka şehrine kursanız, oradan yürüyünce de yine evine varacakmış gibi gelirdi.


Bu dersten sonra onu paklayan sokaklara geri dönecekti. Evine ulaşması için sanki özellikle birleştirilmiş gibi gelirdi o sokaklar ona. Bu sokakları sökseniz ve dünyanın bir başka şehrine kursanız, oradan yürüyünce de yine evine varacakmış gibi gelirdi. Biraz yağmur, biraz da soba kokusu... Mahallesinin özeti biraz da buydu işte bu kasım akşamında da.

Okulun kapısından çıkarken yine yalnız yürümek istiyordu o sokakları. Ondan biraz sallandı, duraksadı ve yalnızlığı elde etti yine çoğu zaman olduğu gibi. Bahar Lisesi yazan tabelanın üzerinden süzülen iki yağmur damlası kondu omzuna merdivenleri inerken aşağı doğru. O farketmese de bu damlalar eşlik edecekti ona evine kadar. Ama ziyanı yoktu, ne de olsa damlalar konuşamaz...

Yorumlar