İstanbul'a yiyerek bakmak


İstanbul, yoğun nüfusu ve karmaşasıyla ilk bakışta klasik dünya metropollerinden biri olarak gözüküyor. Ama satır araları okunduğunda bu şehrin aslında diğer birçok şehirden iyi ve kötü yönleriyle ayrıldığını görmek mümkün oluyor. İstanbul, genelde birbirine benzeyen Avrupa şehirlerinden bir doğulu olarak ayrılıklar gösteriyor. Ancak İstanbul aslında birçok yönüyle bir doğulu şehir olmadığını da görmek isteyenlere göstermekten çekinmiyor.

İşte bu karmaşık yapı belki de aslında İstanbul'u istanbul yapıyor. Ne tam olarak bir Avrupa kenti ne de tam olarak egzotik bir batı limanı. Sürekli bir karmaşa ve değişim içinde bir yaşam alanı İstanbul.


Bu atölye bina; karmaşa şehri İstanbul'da durarak nefes alan, kafasını beton bloklardan çevirip şehrin güzel kalmış son mekanlarına bakabilen bir simge gibi...


Tüm bu karmaşa arasından sıyrılma imkanı olan bazı bir kaç semtten birisi de Kuzguncuk... İşte bu semtte yer alan Simotas Binası da adeta bir izolasyon kulesi gibi yükseliyor boğazın yakınında. Hikayesi 1923 yılına kadar dayanan bu bina günümüzde ise bir lezzet ve üretim merkezi olarak kullanılmakta. Avukat, mimar, heykeltıraş ve terzi gibi birbirinden farklı dallarda üretim yapan insanları bir araya getiren bina, Refika Birgül'ün önayak olmasıyla bir atölye apartman hüviyetine bürünmüş bulunuyor.

Birgül'ün de oluşturduğu mutfakta farklı lezzet denemeleri yaptığı bina kendine özgü yapısıyla yoğun şehir hayatı ve tüketim kültürüne sakinliği ve üretkenliğiyle adeta bir set çekiyor. Düzenlenen etkinliklerin yanı sıra Birgül'ün belli yayın dönemlerinde haftada bir kez yarım saat olarak ekrana gelen yemek programıyla da meraklılarına ulaşan bu atölye bina; karmaşa şehri İstanbul'da durarak nefes alan, kafasını caddelerden, beton bloklardan çevirip şehrin güzel kalmış son mekanlarına bakabilen bir simge halinde varlığını sürdürüyor.

REFİKA'NIN MUTFAĞI

SİMOTAS BİNASI

FARKLI LEZZETLER

Yorumlar