Bizsiz yağan her yağmur...


Başını sıradan kaldırdığında boşalmıştı çoktan tozların dans ettiği sınıf. Güneşin pencere tahtalarınca kesilen ışınları yatay sütunlar halinde sınıfa düşerken bu güneş bloklarındaki tozlar ise bir görünüp bir kaybolma yarışındaydı adeta.
Kafasını camdan yana çevirdiğinde ise bahçenin de çok kalabalık olmadığını gördü. Yağmur yeni dinmiş, ortalığı toprak konusu kaplamıştı. Sınıftaki toz kokusuyla candam akarcasına sınıfa dolan toprak konusu sanki iki eski arkadaş gibi hasret giderirlerken o, yağmuru kaçırdığı için hayıflanıyordu.

...ve yağmur belki tam da şimdi o gemiyi, o otobüsü ya da sadece onu beklediği yerleri ıslatmaya başlamıştı bile çoktan.


Şimdi kaçırdığı gibi bu damlaları, daha önceleri adımladığı yerlerde yağan yağmur da onsuz, onlarsız değiyordu belki şimdi, başka zamanlarda bastığı yerlere…

Belki o merdivenlerden akıyordu şimdi yağmur, belki sıcak bir yaz günü oturup soluklandığı o deniz kıyısındaki taştan az sonra denize kavuşmak üzreydi yağmur ve yağmur belki tam da şimdi o gemiyi, o otobüsü ya da sadece onu beklediği yerleri ıslatmaya başlamıştı bile çoktan.

Evet diyerek gerçirdi içinden ‘belki de çoktan.’ Sonra dışına taşırdı sesini ve ayağa kalktı. Belki şehrin bir parçasında yağmur hala onu bekliyordu.

Güneş sütunlarında oynaşan tozları dağıtarak çıktı sınıftan. Bahar Lisesi’nin kapısı şimdi içeriden daha bir heybetli gözüktü gözüne. Sanki o filmdeki kızın son sahnede ağır adımlarla ilerlediği kapı gibiydi adeta. O da yürüdü ama ağır adımlarla değil aksine hızlı sayılabilirdi ilerleyişi. Kapıdan çıktığında ise takvimler şehri, saatler sokakları, dakikalar ise yaklaşmakta olan yağmurun özlenen grisini gösteriyordu.


Yorumlar