Gezi Parkı’nı günlerce bir nevi ‘ellerinde tutan’ eylemciler burada kendi düşünceleri ve yaşam tarzları doğrultusunda bir düzen oluşturdu. Adeta alan olarak küçük ama nüfus olarak kalabalık bir kasaba halini alan Gezi Parkı, orada bulunanların kendilerini de ifade ettikleri bir yer haline geldi.
Asılan bayraklar, açılan pankartlar, afişler parkta bulunanların kendilerini belki evlerinde bile ifade edemedikleri bir rahatlıkla ortaya koymalarına yol açtı. Sloganlarını attılar, sözlerini söylediler, bayraklarını dalgalandırdılar. Normal koşullarda elinde taşısa belki polis tarafından durdurulacak ya da tepki dolu bakışları üzerine çekecek olan simgelerini Gezi Parkı’nda özgürce ortaya dökebildiler.
Üstelik de
bu ortaya konulan, açığa vurulan sözler, eylemler, bayraklar , renkler, polisin
Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’ndan çekilmesiyle bir yönüyle legalleşmiş ve
müdahale edilecek bir durum olarak görülmeyen unsurlar haline gelmiş izlenimi
oluşturdu. İnsanların da akın akın her gün adeta bir ‘sosyalist öğrenci
şenliğini’ andıran bu alana gelip ziyaret etmeleri de orada bulunanlara,
sözlerini yayma, daha çok insana ulaşma ve klasik tabiriyle propagandasını
yapma imkanını da buldular.
KURTARILMIŞ
BÖLGELERDEN KAYBEDİLEN ŞEHİRLERE…
Günlerce süren
tüm bu hareketlilik, adeta bir birikmişlik havasıyla kendisine bulduğu boşluk
olan Gezi Parkı’nda yer yüzüne çıkan bir volkan gibi patladı ve çevresine
yayıldı. Ancak bu sıkışmışlık ve kendini ifade edecek alan bulamamanın
nedenlerinden birisi ise İstanbul özelinde ve Türkiye genelinde daha çok Gezi
Parkı’nda kendini ifade etmeye çalışan örgüt ve grupların kurtarılmış bölge
olarak adlandırdıkları alanların yok edilmiş olmasıdır.
İstanbul
içinde Küçük Armutlu gibi bölgelerde yansımasını bulan ve ‘kurtarılmış bölge’ şeklinde adlandırılan bu
alanlarda; Gezi Parkı’nda kendini ifade alanı bulan parti, örgüt ve oluşumlar
kendi yaşam alanlarını oluşturuyorlardı. Gezi Parkı’ndaki gibi minimum ölçekte
‘iç’ işlerinde kendi düzenlemelerini yapan ve normal koşullarda sergileyemediği
ideolojik duruşunu ve simgelerini bu alanlarda istediğini gibi bayraklaştırabiliyorlardı.
Ancak bu
alanların yok edilmesiyle bu dışa vurma ve kendini ifade etme isteği
bastırılmış bir his olarak o kişilerin içinde sıkışıp kaldı. Ta ki Gezi
Parkı’nda yer yüzüne çıkacak bir açık bulana kadar. Bundan sonra da bu
bastırılmış hisler, fırsatını buldukça kendine yeri geldiğinde barikatlarla
yeri geldiğinde parklarla, banklarla ayrı bir yaşam alanı oluşturup sınırlı bir
zaman diliminde bile olsa sesini, sözünü oradan duyurmaya ve haykırmaya
çalışacaktır.KAFA KARIŞTIRAN AYNILAŞMA
Bu kişiler yaşadıkları alanlarda kendilerini daha çok ifade eder ve kendince düzene meydan okudukları alanlar bulabilirlerse en azından bu his patlamalarının bir nebze de olsa önüne geçilebilir ya da yaşanan patlamalar bu kadar uzun süreli ve geniş kapsamlı olmaz.
Bulundukları bölgelerde sokağına asacağı bir afiş, elektrik direğine tutturulmuş bir bayrak, atılan bir slogan dahi o kişilere ideolojik hassasiyeti olmayanların anlamayacağı bir duygu yaşatabilir. Herkesin tek tipleştirilmeye çalışıldığı günümüz şehir hayatında farklı kültür ve ideolojilerin kendi semt ve mahallelerinde farklı bir düzen oluşturmaları, sokakların bile artık birbirine benzemesinden dolayı karıştırılır hale geldiği ‘modern’ şehir yapılanmasından bir şey çalıp eksiltmeyeceği tam tersine daha çok renk ve huzur getirebileceği de düşünülmeli.
Yorumlar
Yorum Gönder