Şehirden Veranda’ya mektuplar…

 


‘Sıcak’ diye mektuplar gelmeye başlamıştı yine “Veranda Cumhuriyeti’ne” ibaresiyle. Ama o bugün fazlasıyla üşümüştü bile. Biraz da içini ısıtmak için aldı eline mektup sepetini ve kuruldu yanan ateşin başına.

Önce ateşin ışığıyla okumayı denedi ama olmayınca gaz lambasını yaklaştırdı sarı kağıtlara. Lamba ve alevin ışığıyla daha da sararan sarı kağıtlarda yakan güneşin sarısından söz ediliyordu sıkça. Okudukça ısındı ve hatta elindeki çay bile bir an soğuk geldi.

----------O----------
Aynı dünyada, aynı yarım kürede ve hatta aynı koordinatlar üzerinde dahi olsalar kimileri şuan onun karşısında duran yıldızı göremiyorlardı.
----------O----------

Uzun geceleri güne eklemeyi başaramıyordu uzun zamandır. Ama bugün sanki biraz oldu gibi geldi ona da. Tahtaları gıcırdatarak gittiği mutfakta çayını yeniledi. Bir süre bardaktan yükselen buharla dans da etti. Sonra da yeni mektuplarla birlikte misafirler geldi. Yemek, notalar, kelimeler derken gece daha da ilerledi. Yarın yine işler vardı ama şehirlerden gelen mektuplarda söz edilenlerden değil. Ne otobüse bineceklerdi, ne trafik ışıklarına takılıp kalacaklardı. Ne kalabalıklar arasına karışacak ne de kirli şehir havasını soluyacaklardı.

Sabah yine tahta kapılarını otlara sürterek açıp, dostlarla selamlaşıp yürüyerek ve yeşille maviyi gözden kaybetmeden bir günü daha bitirip soğuk akşamı sıcak evlerinde noktalamayı planlıyorlardı sadece. 

GÖRÜNMEYEN YILDIZLAR

Bu satırları da yazdıktan sonra kalemi bıraktı ve uyumadan önce son kez camdan dışarı baktı. Yıldızlar parlamaktaydı. Şehir mektuplarındaki bir şikayet daha geldi aklına yanıp sönen yıldızlara bakarken. Aynı dünyada, aynı yarım kürede ve hatta aynı koordinatlar üzerinde dahi olsalar kimileri şuan onun karşısında duran yıldızı göremiyorlardı. Yıldızları biraz daha izledi ve yatağına yöneldi. Veranda Cumhuriyeti’nde bir gün daha bitiyordu ve yarın bu kez de artık Veranda’dan şehirlere gidecek bir mektup vardı.
 

Yorumlar