Kız, ders, o. Siyah, beyaz tezat!

Aylarden neydi? Nisan mıydı yok mayıs mı? Neyse, ilkbahardı işte. İçler kıpır kıpır hani. Kanlar deli. Maç muhabbeti, gezmeler tozmalar, notlar, dersler filanlar falanlar… Ama başka bir şey daha vardı. 

Ders resim. Hani suya çizilen desenler misali sadece sınıfı geçmek için yapılan uğraşlar. Ama eli bugün onu çizmek istiyordu sanki beyaz kağıda. O da beyazdı ya zaten. Esmer tenine inat beyazdı işte gömleği bak. Tokası, saati… Bayrak gibi dalgalanıyordu. Çizse çizerdi sanki, öyle hissediyordu. Yani o kadar çok seviyordu. Deli cesareti gibi bir şeydi ondaki, aşk yapmam dediklerini bir bir yaptırıyordu işte bu konuda ona. 

O basık sınıfta, elinde bir resim kalemi (kendisi bunu gayet güzel yazı yazmak için de kullanabiliyordu ama…) neresinden başlasa diye düşünüyordu beyaz kağıda çizmeyi esmeri. Yine zil çalacak, kalkacak yerinden, gidecek, bitecek bugünlük işkence. Kala kala bir kağıt parçası kalacaktı elinde. Varsın olsundu ne olacak. Madem işkence, neden duruyorsun onun çekim merkezinde? Tezat değil mi? Evet dedi bu aşk tezat. Siyah- beyaz tezat. Saçı gömleği, gözleri tokası tezat. Kağıt beyaz kalem siyah ders de tezat o zaman. Bu bölümde bu ders o da tezat. Kendisi bu düzene tezat geldi bir an. Sonra… Sonrası mı? Yine aynı işte. Bir anlık bakışma, edilen iki kelam ve arkası yarın devamı yine yalan dolan. Şimdi o yarınlar geliyor akla, gelen sonbaharla ama ne haber…


Yorumlar