Kimine göre dünyanın merkezi, kimine göre ise bir dünya
başkenti… İmparatorluk ve cihan devleti başkenti İstanbul…
Son yıllarda yeniden bir parlama, yükseliş ve silkinme
dönemi yaşasa da büyük fırsatları da kaçırmıyor değil hani. Artık sadece
oryantalistlerin, bir kısım batılı turistin merakını yenmek için geldiği bir
şehir olmaktan çıkan İstanbul, bir yılda milyonlarca turisti kendine çeken
bunun yanı sıra konferans, spor, eğitim ve sağlık alanında da bir merkez olma
konumunda. Ekonomik alanda da bir merkez olma rolüne soyunan şehirde Levent ve
Maslak gibi bölgeler ekonominin yükselen değerleri arasında yer alıyor.
Ancak tüm bunlara rağmen İstanbul, dünya politikasına yön
veren, gündem belirleyen, anlaşmazlıkların çözüm merkezi olacak bir konumda
değil. Bir dünya şehri olma iddiasında olan bir şehir için bu ciddi bir
eksiklik. Özellikle Türkiye’nin bulunduğu coğrafya göz önünde alındığında
İstanbul’un söz konusu bu özellikleri edinmek için birçok fırsatı bulunuyor.
Ancak şehir bu fırsatların ne kadarını kullanabiliyor?
İran’ın nükleer enerji sorunsalı, Irak, Suriye ve Ukrayna’da
yaşanan iç savaşlar, Yunanistan’ın içinde bulunduğu ekonomik kriz, Kürt ve
Ermeni sorunları vs. Bu örneklere belki yenilerini de eklemek mümkün ancak
İstanbul bu sorunların kaçında bir çözüm merkezi, kaçında çözüm önerisi üreten,
düşünen bir şehir?
‘Bir dünya şehri’ konumunda olan kentlere bakıldığında
küresel ve lokal sorunlar söz konusu olduğunda nasıl aktif çalışmalar
yürüttükleri örneklerle sabit. New York’un Washington’un, Paris’in kültürel
yapısı ve düşünce kuruluşlarıyla siyasi ve sosyal problemlere çözümler üretmek
için gösterdikleri çabalar ve ürettikleri hemen hemen her gün dünya basınında
yer buluyor. Eğer İstanbul da kendisine bu kulvarda yer bulmak istiyorsa sadece
turistlerin hoşuna giden oryantalist bir ‘müşteri’ ağırlama çabasından
sıyrılarak biraz da bu meselelere kafa yorması lazım.
Son olarak Irak’ta yaşanan iç savaş konusunda da pasif kalan
Türkiye, İstanbul’un birleştirici gücünü kullanarak ve bölgedeki geçmişe
dayanan kodlarını devreye sokarak soruna el atabilir ve NATO’yu göreve
çağırmayı düşündüğü gibi kendi içinde de bir çözüm ve tartışma sahası
oluşturabilirdi. Ancak bu tabi ki İstanbul’un kendi başına başarabileceği bir
durum değil. Sonuçta devleti yöneten düşüncenin başlatması gereken bir tavır.
Ama sadece Türkçe konuşan ülkeleri değil diğer birçok devleti de şemsiyesi
altında buluşturan Türkçe Olimpiyatları’na bile kapısını kapatıp bu
organizasyonun Almanya’da yapılmasına neden olan bir zihniyetin İstanbul’un
kültürel altyapısını güçlendirmek için nasıl adımlar atacağını tahmin etmek hiç
de zor olmasa gerek. Almanya’nın Frankfurt Havaalanı’nı geri de bırakacak
üçüncü havaalanı için sevinen kişiler, bu havaalanı bittiğinde kültürel
faaliyetler için başka ülkelerin şehirlerine gidenleri de oradan uğurlarlar
artık!
Yorumlar
Yorum Gönder