Seçimler halkın kendi yöneticilerini seçtikleri bir sistemin parçası olagelmiştir. Belli demokrasilerde devlet yönetimi için ya da daha ufak bölgelerin idare edilmesi konusunda seçimlere gidilerek yöneticiler belirlenir. Bu süreçlerde çeşitli ittifaklar aranır ya da en uygun, uyumlu tercihler yapılmaya çalışılır.
Türkiye de seçim sürecinde olan ülkelerden birisi ve ülkenin
önündeki ilk seçim de Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Ancak bu süreçte görülen o ki
herkes kendi adayının peşinde. Meclis’te 4 parti temsil ediliyor, Meclis’teki
partilerin çıkardığı aday sayısı ise 3! Oy pastasından aldıkları oy oranı büyük
olsun, küçük olsun partiler kendi genel başkanlarını cumhurbaşkanı görmeye pek
bir hevesli. Seçilecek bir isim olduğunda ve bu konu parti inisiyatifine
bırakıldığında ilk aday partinin en tepesindeki isim yani genel başkan mı olmak
zorunda? Bu soru sanırım yüksek sesle dile getirilmeli. Bu durumu;
cumhurbaşkanını Türkiye’de ilk defa halkın seçecek olmasına ve bu konudaki
tecrübesizliğe bağlamak da ne kadar doğru olur acaba?
O zaman bu durumda halk da şöyle bir tepki verebilir belki: “Madem
partilerin adayı kendi genel başkanları, ben de kendimin cumhurbaşkanı adayıyım!”
Kanunlardaki cumhurbaşkanı adayı olma şartları buna uygun olsa bu bir sivil
itaatsizlik bile sayılmayacak toplumsal bir tepki olabilirdi. Ülke de bir aday
enflasyonu yaşanır ve işin ciddiyeti biraz daha ortaya çıkardı.
Yorumlar
Yorum Gönder