Birbirine benzeyen fotoğraflar


Kafe Kundera kışa hazırlanıyordu. Kış remi olarak yaklaşık bir hafta önce gelmesine rağmen o çok önceden bu yana üşüyordu. Ellerini ovuşturdu anahtarı kilide sokmadan önce. Kapıyı açar açmaz yüzüne vuran sıcak dünden kalmaydı. Ama sıcağın bayatı, tazesi olmazdı.

Kafeyi açtıktan sonra bugün sekizinci misafirinin karşısına oturduğu fotoğrafı izleyip, fikir yürütmeye karar verdi. Müşterilere hep misafir demeyi tercih ederdi. Sekizinci 'misafir' öğlen olmadan adımını içeri attı ve en dipteki masaya kadar gitti. Karşısına oturduğu fotoğraf çocukluğunun geçtiği mahalleye ne kadar da benziyordu. Bunu fark edince birden irkildi. Servisten sonra uzun uzun baktı sekizinci misafirle birlikte o fotoğrafa. Misafir çayını yudumlayarak, kendisi ise derin nefesler alarak. 

Bir sokak. Sağında okul, solunda berber. Karşısında ise bir turşucu. Eskiden bir kırtasiyeydi bu dükkan. Ne kadar da benziyordu her gün okula gidip geldiği o sokağa. O kırtasiye, yanındaki kuruyemişçi. Yeni yeni ülkelerdi adeta o yaşında onun için. Bir paket cips, eskimiş ikinci el bir kitap...

Fotoğrafa bakarak daldığı hayallerden arkadaşının dokunmasıyla çıktı. Dalgın bir şekilde arkadaşının ne dediğine odaklandığın da ise bir kez daha irkildi. "Cips almaz mısın? Bu arada yol üzerinde uğradığım kırtasiyede şu eski kitapları buldum. Güzele benziyor, ne dersin? Bir baksana şunlara."


Yorumlar