Haliç

Yağmur yağıyordu ve ben Haliç’ye yürüyordum. Gençtim, bilmiyordum. Damlalar benden daha hızlı yürüyordu, tutamıyordum.

Seçim vardı değişmeyenleri değiştirmek için. Değişti de değişmeyenler birkaç yıl sonra ama ne için?

Yağmur yağıyordu ve ben Haliç’ye yürüyordum. Daha pazartesiye çok vardı biliyordum. Acelem yoktu şimdiki gibi koşmuyordum.

Duvarlarda seçim afişleri yağmurda ıslanan. Hava muhalefeti başlamıştı bile adayları yıpratmaya anlaşılan. Pazartesi okul var. Ülke gibi, kale gibi, sığınak gibi olan okul hani. Bizi müfredatla değil ama gayrıresmi olarak hayata hazırlayan.

Yeni hikayeler yazıyordu çocuklar ellerinde küçücük kurşun kalemler. Acıyan parmakların sızısını geçiren satırlar kalıyordu geriye ve bitirilmiş defterler.

Avuntumdur yeni hikayelerin yazılıyor olması. Tıpkı bizim, sizin ve onların yaptığı gibi. Bir pencere, tahta ya da plastik moda ya. Bir sokak lambası eski usul direği tahta ya da yeni nesil havadan sallandırma. Ama yağmurda ıslanan asfalt hala aynı galiba.

İşte binlerce, milyonlarca hikayenin arka planı. Varın siz doldurun üzerini köşesini, kıyısını. Okuldan gelişler üşümüş ya da terli. Sobanın önüne çöküşler kışın ya da bir bardak soğuk suyun kafaya dikilişi.

Soba dumanının yerini egzoz kokusu alalı çok oldu. Yağmur da artık eskisi gibi sakin yağmaz oldu. Soğuk günler de daha sıcakları lehine ortadan kayboldu.

Lezzetli yemekler çıkartan bir lokantanın işletmecisi değişmiş de adı aynı kalmış gibi sanki. Mekan aynı mekan ama zaman artık başka zaman. O tat ise birkaç saniyelik gülümsemeler artık anılarda kalan.

Yeni hikayeler yazılmaya devam ediliyor evet de hala çözemedim bizim zamanımız da bizden öncekiler gibi bizden sonrakilerden daha mı güzeldi yoksa yaşlandık diye mi böyle?





Yorumlar